Şehir ve Medeniyet' in Toplumsal Yapıdaki Rolü - 1
Şehirler, medeniyetin yapı taşlarını oluşturur; medeniyet ise insanın ahiretini inşa eder. Bu sebeple toprağı hem maddi hem de manevi açıdan imar etmek, bir Müslümanın temel görevlerinden biridir.
Şehir ve medeniyet ilişkisini ele alırken, Medine/medeniyet kavramının varlık serüvenini araştırmak, bu ilişkileri daha iyi anlayabilmemize yardımcı olacaktır. İlk olarak, araştırmanın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim’e odaklanmak faydalı olacaktır. Kuran’da şehir kavramı, 17 yerde "Medine", 19 yerde "Bedet" (Belde), 56 yerde ise "Karye" ve "Dâr" kelimeleriyle anılmaktadır.
Bu kelimeler, şehirle ilişkili kavramların çeşitliliğini gözler önüne serer. Şehir ve İslam medeniyeti arasındaki ilişkiyi araştırırken, bu kavramları incelememiz gerektiği anlaşılmaktadır.
Kuran-ı Kerim'de sureler, nüzûl süreci bağlamında iki kategoriye ayrılabilir: Mekki ve Medeni sureler. Mekki sureler, genellikle bireysel değerlerle ilgilidir ve ahlak, maneviyat, iyilik, tevhid gibi bireysel kuralları vurgular. Medeni sureler ise toplumsal meselelere odaklanır; iktisat, siyaset, kültür, sanat, helal ve haram gibi toplumun inşa ve idaresi için gerekli olan konuları ele alır.
Kuran’daki nüzûl sırasını incelediğimizde, İslam’ın, geldiği topluluklardaki bedevi yaşam tarzını değiştirme amacını taşıdığı, insanları güzel ahlak, maneviyat ve davranış kurallarıyla donatmak istediği görülebilir.
İslam’ın ilk suffa okulu olan Darül-Erkam, bu misyonu gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur ve burada Müslüman şahsiyetleri oluşturacak bireyler yetiştirilmiştir. Mekke'de kazandırılan bu şahsiyet, Medine’de Yesrib’in Medineleşmesini ve dolayısıyla Müslüman medeniyetinin doğmasını sağlamıştır.
İslam filozofları da bu kavramları önemli bulmuş ve özellikle Farabi’nin Medinetü’l-Fazıla ve İbn Haldun’un Mukaddime adlı eserleri, bu konuda bizlere önemli örnekler sunar. Şehir ve medeniyet ilişkisini, medeniyetin doğuşunu değerlendirirken İbn Haldun’un asabiyyet ve umran kavramlarına odaklanmak önemlidir.
İbn Haldun, İslam öncesi bedevi toplumu asabiyyet kavramıyla açıklamıştır. Bedevi Arap kabileleri arasındaki bölünmüşlükleri ve bu kabileler arasında kurulan devletlerin zamanla nasıl parçalandığını açıklayarak, toplumsal yapının dinamiklerini analiz etmiştir.
Asabiyyet, toplumsal birlik ve dayanışma anlamına gelir ve toplumların kurumsal yapılarının güçlenmesinde kritik bir rol oynar. İbn Haldun, umran kavramını ise toplumsal hayat ve örgütlenme ile ilişkilendirerek tanımlamıştır. Umran ilmi, insanın toplumsal hayatla ortaya çıkışı ve bu yaşamla birlikte gelişmesi temelini alır (İbn Haldun, 2005: 89).
Umran, farklı toplumsal yapılar arasında geçişi sağlayan ve toplumların evrimini inceleyen bir bilim dalıdır. Toplumsal evrim, ekonomik, sınai, bilimsel ve siyasi faaliyetler aracılığıyla gerçekleştirilen her türlü değişim, bu ilimle analiz edilir (İbn Haldun, 2005: 356).
Sonuç olarak, şehir ve medeniyet arasındaki ilişki, insanın toplumsal ve manevi gelişiminin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Kuran-ı Kerim’deki Medine, Belde, Karye ve Dâr gibi kavramlar, şehri sadece fiziksel bir mekân olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve manevi bir yapı olarak ele alır.
İslam’ın doğuşu ve ilk toplum yapısının Medine’de şekillenmesi, sadece bir coğrafi dönüşüm değil, aynı zamanda bir medeniyet inşasıdır. İbn Haldun’un asabiyyet ve umran kavramları, toplumsal dayanışma ve kültürel evrim süreçlerini anlamamızda önemli bir rehber sunar.
Bugün, şehirlerimizin ve medeniyetlerimizin inşasında, geçmişteki bu derin temelleri ve toplumsal yapıların dönüşümünü göz önünde bulundurmak, sadece maddi bir kalkınma değil, manevi bir yenilenmeyi de gerektirir.
Modern dünyanın hızla değişen dinamiklerinde, şehrin ve medeniyetin sadece yapısal değil, aynı zamanda kültürel ve manevi bir dönüşümden geçmesi gerektiği açıktır. Bu dönüşüm, geçmişin mirasıyla geleceğe umutla bakabilmemizin temeli olacak ve insanlık adına daha adil, daha sağlam temellere dayalı bir medeniyetin inşasını mümkün kılacaktır.
Kaynak: Haldun, İbn (2005). Mukaddime C.I., Haz. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları: İstanbul, s. 1-129; 324-369
Yorumlar
Yorum Gönder